Elle tutulur heyecanların
Binbir güçlükle filizlenip de birden kayboluverdiği
Duman grisi günler serilmişti önüne.
Henüz birkaç gün önce yenilenmişti duvarlardaki takvimler,
Ve usta bir fırça kışı boyuyordu.
Şehirde sadece bir kişi heceleyerek düşünüyordu,
Ve şehir üşüyordu,
Şehirdekiler de…
Ranzasına ve dolabına kavuşalı henüz birkaç gün olmuştu,
Sarılıp kucaklaşmak istedikleri vardı;
Sarıldılar, kucaklaştılar…
Kahveye gittiler, çay içtiler, sinemada film izlediler,
Şarkılar söylendi, şiirler okundu
….
Bir de içinden meydan okumak geçiyordu
Oysa meydan bomboştu!
Ve şehir bekliyordu,
Şehirdekiler de…
Bırakmaya çalıştığı sigarayı yine arttırmıştı.
Nedense hep böyle zamanlara rastlıyordu delikanlının duman sevdası.
Öyle ya!
Koskoca şehrin bile yüreğinde nükseden, aynı sevda değil miydi?
Ya Koca Veysel’in sâdık yâri,
Bayram edip coşmadan önce
Uçsuz bucaksız göğü bürüyen neydi?
“Demek ki…” diyebildi içinden sadece,
Demek ki yalnız değildi delikanlı,
Henüz tiryakisi olmasa da…
Ve şehir öksürüyordu,
Şehirdekiler de…
Buğulu otobüs camlarından bakınca
Daha bir keyifsiz
Ve daha bir acımasız görünüyordu her şey.
Ürperdi! Gözlerini kapattı delikanlı,
Yine birileri güzel bir şiiri silkeliyordu kulaklarının dibinde.
Oysa garip bir hüzün demliyordu yüreği,
Belli belirsiz, kimliksiz bir hüzün.
Ve şehir ağlıyordu,
Şehirdekiler de…
Şubat 1999, İzmir